Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

a perfect day (2015)

Resim
mükemmel bir gün. mükemmel bir film. bu aranoa büyük yönetmen. derdini, derdimizi, insan-sız-lığı, savaşın vahşetini ve gereksizliğini, vurdumduymazlığı, fırsatçılığı, paraya tapanları, insanlığı unutanları, dünyada 'söz sahibi olanların' kocaman kıçlarından başka hiç bir şey düşünmediğini, sadece görüntüde var olduklarını bir saat kırk beş dakikada o kadar güzel anlatmış ki. o kadar güzel. o kadar yalın. o kadar usta. diyecek başka da lafım yoktur. mutlaka izleyin demekten gayrı. ha'bi de imdb'de 6,8 puan vermişler. halt etmişler. kıçı kırık, ne idiğü belirsiz amerikan saçmalarına 8, 9 küsur. böyle bir şahesere 6,8. hadi ordan. hadi ordan. .

Son of the Bride (El Hijo de la Novia) 2001

Resim
biraz big fish  , biraz   life is beautiful . hastası olduğum iki lisan. biraz italyanca. biraz ispanyolca. harika bir film. alışagelmiş, bilindik bir konu. lakin anlatım, oyunculuk harika. bu sonbaharla karışık kış günlerinde içimizi ısıtan sıcacık bir film. mutlu sonlara film dahi olsa inanmaz bilakis sevmezdim. ama bu film sevdiriyor. vallahi sevdiriyor. son tahlilde ben çok sevdim. sevgilim izleyici. umarım sen de seversin. . * dozunda ve yerinde ince esprilerle kıvamı yerine gelen film adeta "dünya düzeni" dersiyle başlıyor. yani diyor ki "ölene kadar mokoko" . -her zaman bir kriz vardır. bu enflasyon değil. bu resesyon, IMF yahut halk cephesi. bizi her şekilde, sağlı sollu düzerler. bundan kaçış yoktur. * alzheimer hastası annenin şiiri de ayrı bir ders! - çiçekleri sevmeyen kuşları da sevemez. müzikten de hoşlanmaz güzel sözlerden de. ozanın şarkısını duymazlar. 70 balkon var. tek bir gonca yok. * hayallerimizi gerçekleştirmey

the end of the affair (1999)

Resim
arkadaşımın aşkısın temalı bir ingiliz aşkı memnu'su. doğrusu başarılı. belki kasımdan, belki havadan. ama ben filmi beğendim. bir kadın, bir koca ve bir sevgili. bir yasak elma. biraz propaganda. başarılı oyunculuklar. akan bir hikaye. mucizeler. elbet ah minel aşk. lakin yorucu bir aşk bu. tutku, ihtiras ve acı. her şey var. ha bir de bol bol yağmur var. yağmuru sevenlere... - görüşmüyor olmamız. aşkımızı bitirmez. +bitirmez mi? -insanlar tanrı aşkıyla yaşıyorlar değil mi? tüm hayatları boyunca o'nu hiç görmeden. +acıyı yazmak kolay. acıda hepimiz kederliyizdir. ama mutluluk hakkında ne yazılabilir?

5+1: film banyosu

Resim
dün akşamüstü kendime bir güzellik yaptım. aylar sonra the end'e uğradım. kiminin yönetmenine, kiminin oyuncusuna ve bazılarının da kapağına bakarak altı adet film aldım. kasadaki abiye " ücreti eksik aldınız galiba " diye doğrucu davutluk yaparken filmlerden beş tane alana bir tanesinin bedava olduğunu öğrendim. sevindim. eve geldim. biraz peyami safa okudum. biraz limonlu ıhlamur içtim. güzeller içinden woody allen'ı seçtim. ve sırayla izlemeye başladım... . 1- cafe society (2016): yıl :1930 yer: amerika. yüksek sosyetenin aurasında anlatılan bir aşk filmi. klasik, biraz umutsuz çokça karmaşık bir aşk hikayesi. hani biraz zorlasak aşk-ı memnu'ya yelken açabiliriz. umutsuz aşk dedik ama hayır. zengin kız, fakir oğlan aşkı değil. ikisi de fakir. ama idealist. sonra zengin oluyorlar. ama mutlu olamıyorlar. film, bir şaheser değil. ama işte bir woody allen filmi sonuçta. yer yer mizahi öğeler öne çıkıp gülümsetiyor. bazı zaman diyaloglar düşündürt

enough said - 2013

Resim
bazı filmler vardır. sadece vardır. bazı filmler de vardır aylar, yıllar sonra oturup tekrar izlemek istersin. enough said, öyle bir film. gandolfini dayı öyle bir karizma. julia louis , -bir juliette binochette olmasa da- öyle hoş bir kadın. . filmin konusuna gelince. yazacağımı düşünmüyorsunuz herhalde. hayır, ana fikrini de yazmayacağım. lakin isteyenin bir sürü ders çıkarabileceği, hayatın ortasından, müthiş kıymetli bir film. o kadar söylerim. . ha'bi de ;  kadın o gavur ölüsü çantayı 75 derecelik merdivene her seferinden çıkarmaktan yorulmadı ben izlerken fenalık geçirdim. o neydi lan öyle! .

blind - 2007

Resim
film 2007 de çekilmiş. ülkemize ne vakit geldi bilmem. ben az önce izledim. izler izlemez de dedim ben bu masalı yazmalıyım . evet âmâ bir gençle albino kızın saf aşkını anlatan film, bir aşk masalı. andersen soslu hem de. fakat bir o kadar gerçek. çünkü yakıyor. tıpkı aşk gibi. kör ediyor. aşk gibi. sevindiriyor. aşk gibi. mutluluktan havalara uçuruyor.  evet bildiniz. yine aşk gibi. hüzünlendiriyor. özletiyor. ağlatıyor. insanı girebileceği her şekle sokuyor. bunu da zaten aşk'dan gayrı bir şey yapamaz. - gerçek aşk kördür. sonsuza dek. . izleyin efendim. beğenilerinizi dostlarınıza, şikayetinizi beyaz  masaya.. . arrivederci.

demolition - 2015

Resim
ne vakittir böyle bir film izlememiştim. çok acayip. çok sayko. çok eğlenceli. çok düşünceli. çok çok çook  bişi. . konusu hiç benzemiyor ama bende eternal sunshine of the spotless mind tadı bıraktı. neden bilmem? belki jake gyllenhaal'ı jim carrey ile özdeşleştirdiğim için. bilemiyorum. . amerikalıların böyle bi film yaptığına inanmak güç. hani daha çok kuzey avrupalılardan beklerdim. ama yankilerden. dedim ya bilemiyorum. gerçi kuzey avrupalı gibi başlayıp yine amerikalı gibi bitirdiler. ama olmuş. . çarpıcı. kışkırtıcı. . başrol oyuncumuz o canım evi parçalarken, her şeyi yıkarken insan hırslanıyor, aynısını kendi evine falan yapmak istiyor. en azından lüzumsuz bir sürü eşyayı atmak üç artı biri  bir artı sıfıra indirgemek istiyor. dibe vurmadan, sıfırlamadan yüzeye çıkılmıyor. bunu da söylüyor filmimiz. asla kendimiz olmadığımızı yüzümüze tokat gibi vuruyor. hep şikayet edip mantıklı mazeretler üreten araftaki ruhlara solo yapan bir film ayrıca. . bu arada öğren

already tmorrow in hong kong (2015)

Resim
bir, doğru insan yanlış zaman klişelemesi.  ama ve aynı zamanda güzellemesi. film henüz üçüncü dakikada before sunrise ve ekürisine selam duruyor. onu çağrıştırıyor. "du bakalım n'olacak" dedirtiyor. ama hepsi o kadar. ilerleyen dakikalarda yavaş yavaş bir ilacın sizi etkisine alması gibi duygularınızdan içeri yayılıyor. filmin ve diyalogların içinde kayboluyorsunuz. yahut film sizin içinizde kayboluyor. hangisini tercih ederseniz artık. ki before sunset veya before sunrise bir daha ancak oturup film hakkında atıp tutarken aklınıza geliyor. kadın-erkek ilişkilerini inceden sorguluyor, sorgulatıyor. bu topraklarda da yıllarca konu malzemesi olan "aldatmak için ille de fiziksel aktivite şart mıdır. kalben ve beynen de olur mu olmaz mı? bir musluk boş iki havuzu kaç saatte doldurur temalı tartışmalarımızda özne olmuş mevzuyu masumane bir arkadaşlık sandalında tehlike sulara sürükleyen yönetmemiz finali yine bir klişe  ile yapıyor. kocaman bir soru işaretiyle ama v

mayıs sıkıntısı!

Resim
farkettim ki mayıs boyunca hiç film girdisi yapmamışım bloga. aslında "haftada en az iki film, sınırsız çay festivalim" mayıs ayında da devam etti. lakin bazı filmleri yazacak kadar sevmedim bazılarını da ben yazmaya çok üşendim. yalan yok şimdi. ama bugün, iç güveysinden hallice somurtan ve son derece gri duran bu pazar gününde mayıs ayında izlediğim ve aklımda kalan fimler için kısa cümlelerden kurulu bir merasim yapmak istedim. Anklaget - 2005 Danimarka  : izleyen her fani gibi ilk çağrıştırdığı film yine danimarka yapımı, (jagten2012)  oldu. ister istemez bu iki filmi karşılaştırırken buldum kendimi. jagten açık ara öndeydi. filmin benim için tek güzel süprizi forbrydelsen dizisinin güzel dedektifi sofie grabol oldu. onun dışında sinirleriniz sağlamsa izleyin derim. 10 cloverfield lane -2016 abd : tek mekanda, muhtemel düşük bütçe ile çekilmiş, oyunculukları gayet başarılı korku-dram-gizem karışımı bir film. bu filmde de zihinler ister istemez (room-2015) fi

paris (2008)

Resim
juliette binoche için açtığım ama çılgın profesöre bayıldığım bir film paris. -juliette'nin güzelliği bâki elbet...- . çok fazla hikaye, birbirlerinden haberli ya da habersiz çok fazla hayat kesişmesi ama tek bir paris, akustik bir fransızca var bu filmde. fransız filmi meraklılarının kaçırmak istemeyeceğini düşünüyorum... hakeza başta la flor de estambul  şaheseri olmak üzere aralara çok iyi serpiştirilen harika müzikler.  neticesinde temiz, duru bir film paris.  ben sevdim. belki siz de seversiniz.. ha bi'de ne kadar çok istanbul gibi bu paris! - burası paris. halinden memnun tek kişi bulamazsın. dır dır etmeye bayılır insanlar.

three colors: red (1994)

Resim
bir film izledim. güzel bir film. ha belki bir şaheser değil ama. (belki de şaheserdir o kadar sinema bilmiyorum) çok dingin bir kere. sanki o hep düşlediğimiz sahil kasabasının sakinliğinde bir akış. alttan alta hafif, ruha temas eden bir müzik. sonra şiir gibi fransızca cümleler. ve elbet valentine. ahh valentine. allahım bu nasıl duru bir güzellik böyle. hani rolünün hakkını veriyor dedirtecek bir dinginlik. bir masumiyet. bir, bir,.... adını koyamadığım bir güzellik. masal dinler gibi izledim. öyle sevdim. + neyin doğru olup neyin doğru olmadığını söylemek bana namussuzluk geliyor. -gurur mu? + evet.gurur.

last cab to darwin (2015)

Resim
şimdi bu filmi anlat desen anlatamam bayım. tarif de edemem. soundtrackını, ışığını, görselini, efektini zaten bilmem. benim filmden anladığım; bir film sizi çaktırmadan, yavaş yavaş içine alıyorsa hatta bir filmde üç kez tuvalete giden beni bile tuvalete yollamıyorsa o film iyi filmdir bayım. yoksa yemişim kültünü, oscarını. sana bi'şey olmasın. üç ay ömrü kalan reks'in ölüme giden yolculuğu esas konumuz. olaylar ve insanlar bu konu etrafında gelişiyor. benzerleri mutlaka yapıldı ve yapılmaya devam edecek. ama işte bu biraz farklı. hani yolculuk filmleri ilgini çekiyorsa, biraz komedi, az biraz felsefe, az da dram olsun diyorsan o film bu filmdir işte. pişman olmayacaksın. evet. . . - nasıl hisediyorsun rex? korkuyor musun? + neyden, ölmekten mi? - evet + evet galiba korkuyorum. daha önce hiç yapmadığım şeylerden oldum olası korkmuşumdur. bu da reks'in mütevazı evi ve ölüme en yakın olduğu anda bulduğu huzur! .

tom hardy, cate blanchett ve yine blanchett..

Resim
iki gün, üç film. tom hardy. cate blanchett. eskiler (dinazorlar) haricinde sektördeki çok artiZin ismini bilmem. zaten isim hafızam da iyi değildir. rast geldikçe izliyor, alkışlıyorum. bu arkadaşların filmlerini de anımsıyorum ötelerden. lakin dün gece ve bugün. onları ayakta alkışladım. şapkamı çıkardım. onlarla güldüm. onlarla üzüldüm. onlarla gerildim. filmi onlarla yaşadım. bazı repliklerini not ettim. hülasa-ı kelam harcadığım her dakikaya değdi. bu genel oryantasyondan sonra kısaca film özellerine de değinerek bu sıkıcı pazar akşamına biraz olsun renk katmak isteyenlere kültür hizmeti yapalım. işte o üç film. seç, beğen, al canım izleyici.... locke (2013) tek adam, tek mekan ve nasıl geçtiği anlaşılmayan seksen beş dakika. tek adam ve bir depo benzinle ancak bu kadar güzel kotarılır bir film. hardy döktürmüş resmen. hani üç tarafı denizle dört tarafı düşmanla çevrili cennet vatanımın güzide şehri istanbulunda kentsel dönüşümün gırla gittiği, beton kamyonlarının bir d

the grand budapest hotel (2014)

Resim
keyifli, sürükleyici, şirin mi şirin bir komedi. büyük budapeşte oteli. sevdim ben bu filmi. sıfır mustafa'yı da sevdim. mösyö gustave'ı da. görsellere zaten aşık oldum. karda kışta çekilmesine rağmen çok sıcak, masalsı bir film. aradaki süpriz oyuncular da cabası. . ince ve yerinde mesajlar. hakeza sırıtmayan bilakis gülümseten absürt sahneler. son tahlilde tam bir "anderson masalı" olmuş. öyle kıyak bir film. . haa az daha unutuyordum. insanın o otelde yaşayası geliyor. benim geldi şerefsizim. . -h er şey boş aslında, hayat göz açıp kapayıncaya dek geçiyor. bir bakmışsın, vücudun kaskatı kesilmiş. ah, iyiler nasıl da hep genç yaşta gidiyor.

an inspector calls (2015)

Resim
ner'deyse tek bir mekanda, kısa ama vurucu diyaloglarla kotarılmış bir ingiliz şaheseri. kime göre neye göre?  elbet benim "damak" zevkime göre. sizi bilemem. lakin bir şans verin isterim. . tamam diyaloglar, oyunculuklar iyi ama bu kadar da tesadüf olmaz ki dediğiniz anda bir sürpriz, sonra bir sürpriz daha. film bir şekilde ve her saniyesinde içinde tutuyor izleyiciyi. misal ben tuvalete gitmeme rekoru kırdım film bitene dek. . son tahlilde bayım ve siz saygıdeğer hanımefendi, diyalog üzerine inşa edilmiş tek mekan filmlerini seviyorsanız doğru yerdesiniz. . +tanrıya inanır mısın? -evet +nasıl oluyor da inanabiliyorsun? -insanlara inanamıyorum çünkü.

grandma (2015)

Resim
bir izlanda ve bir ingiliz filmine başlayıp ilk çeyrek saatlerinde çıkmak zorunda kaldıktan sonra tesadüfen buldum grandma'yı.. hani siz çılgın türkler nasıl dersiniz?  o la la...  işte öyle harika, bir film grandma.. . bi'kere büyükkanne harika. ha biraz ağzı bozuk belki ama. olsun. hangimiz sevmedik! kısaca, armut dibine düşer sözünü amerikalılar almış film yapmış. bir torun-büyükkanne komedisi. . ama ve son tahlilde keyifli bir film. yarın pazartesiymiş, sendrommuş sktiredin bir buçuk saatliğine.  oturun izleyin filmi. adamın canını sıkmayın! - senin ciddi anlamda sinir problemin var. - hayır yok. puştlara karşı problemim var. insanlar puştluk edince sinirleniyorum.

hepimiz akrebiz

Resim
bir belediye otobüsünün en arka koltuğuna oturmuş juno'nun   sivri, hınzır ve cüretkar yorumuyla akrepler hakkında bilmediğim her şeyi öğreniyorum! henüz sayfa 24te tutamadım kendimi. hatta dedim ki şoföre; " kaptan müsait bir yerde"  "minibüs mü lan bu" dedi. aldırış etmedi.  ben de durumun müsebbibine yazarım dedim.  açtım maili, yumdum gözümü. yok önce resmi çektim. sonra maili açtım dedim ki kendime; "peki ama ne yazayım?" içim dile geldi o sırada ; gerçeği, yalnızca gerçeği... kitap öyle şahane. ama öyle sivri dilli ki, sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. hınzır yorumlarda misal gülmekten kırıyor ama ve öte yandan sivri ve cüretkar yorumlarla toprağın yedi kat altına gömdüğünde akrepleri " yok yahu o kadar mı kötüü" dedirtiyor. türk sineması tadında yani. gülerken ağlatıyor. ağlatırken güldürüyor. öyle deli kitap.. ama ve son tahlilde çok nefis olmuş. iyi ki yazmış bu kitabı juno. iyi ki okuyorum. again, agai

beklemeyin canım insanlar

Resim
candan erçetin'in en güzel şarkısı bence. di'mi ibrahim? .

joy (2015)

Resim
rocky serisinin dram-komedi versiyonu. vuruyorlar, vuruyorlar ama kadın düşmüyor. hani mahsun kırmızgül çekse pek bir anlamlı olurmuş film. nihayetinde zafer yıkılmayıp ayakta kalanın, inananın oluyor! ha jennifer lawrence performansı çok iyi. güzelliği ateş gibi. o ayrı. . filme gelirsek; sabahtan akşama kadar brezilya dizisi izleyen ruh hastası bir anne. huysuz,aksi,lanet bir baba. evin bodrumunda yaşayan asalak bir eski eş. yetmezmiş gibi üstüne iki de çocuk. ama zihni sinire taş çıkartan zehir gibi bir beyin;joy. ağacı yaş iken eğen, bilge kişilik bir büyükanne ekseninde dönen tipik bir amerikan rüyası. . her rüya gibi bu rüya da kolay olmuyor elbet. lakin neredeyse her amerikan filminde olduğu üzere mutlu sonumuz garanti. . son tahlilde izlediğime sevinsem mi üzülsem mi bilemediğim bir film joy. rahmetli ecevit misali çekinserim. izleyin ya da izlemeyin diyemiyorum. kafanıza göre takılın... .

tom waits sever misin sevgilim?

Resim
böyle karlı havalara diyorum sevgilim, ölesiye tom waits dinlenilir. tekrar ve tekrar. .

hâlâ

Resim
kısa hayat. ve hâlâ uçuyor kuşlar.. .

bridge of spies (2015)

Resim
film bittiğinde şunu düşündüm;ölüm ile yaşamı ayıran ince ve net çizgi gibi hayatın bizatihi detayları da ikiye ayrılıp taraf olmuş durumda. ah araftayım dostlar, orta noktalar, gri alanlar hayat kabızlığımızı örtbas etme çabamızdan başka bir şey değil aslında. bir gün trende yolculuk ederken üzerinize hain yaftasıyla ve nefretle yönelen gözler ertesi gün bir kahraman edasıyla gülümseyebilir. böyle durumlarda "stoyki mujik" (dik duran adam) olmak her babayiğidin harcı değildir. . film gerçek hikayeden alınmış. ama bu kadar güzel sadece spielberg aktarır ve tom hanks canlandırırdı herhalde. müthiş bir film olmuş. müthiş. öyle ki henüz filmin girişindeki diyalogsuz, sadece eşyanın ve şehrin gürültüsünün hakim olduğu bir kaç dakikalık başlangıçta hissediyorsunuz farklı ve güzel bir film izleyeceğinizi.  misal abel amca'nın aynaya bakıp kendi portresini çizmesi, çalan telefonu alo bile demeden, hiç konuşmadan sessizce dinlemesi, sümüklü mendiliyle sokakta yürümesi

the intern (2015)

Resim
bazı oyuncular var ki 1,5 saat hiç bir şey yapmadan öylece dursun. sıkılmadan izlerim. robert de niro abimiz de onlardan biri. hathaway ablamızla birlikte çok güzel kotarıyorlar filmi. . sonda diyeceğimizi başta diyelim ki işbu yazıyı bitirmeden filmi izlemeye başlayın. -sıcak, -eğlenceli -iğneleyici -sessizce gülümseten klasik bir amerikan yapımı. galiba filmin  tek sorunu da amerikan yapımı olması! ille de o "mutlu sonu"  sıkıştıracaklar bir yere. bırak ablacım (nancy meyers) inceldiği yerden kopsun. sen de en az benim kadar biliyorsun ki gerçek hayatta öyle olmuyor o işler. bir de iş görüşmesinde oksijen tüplü adamın işi ne allasen. burak aksak senaryolu filmlerde olur böyle şeyler. yapmayın. . ama  ve yine de bu iki arızanın dışında film bu soğuk havalarda tavuk suyuna çorba gibi şifa. izleyin yani. ömür gedik'i filan es geçin.. robert abi'nin çift saate alarm kurması, her gün traş olması, sırf ağlayan kadınlar için cebinde her daim hazır tuttuğu men

the lobster (2015)

Resim
tek cümle ile;  sıradışı , çarpıcı, psikopat bir film. collin farrell'i in bruges ve true dedective'den sonra bu filmde de çok beğendim. hani amiyane tabirle döktürmüş abi. bir de şu finali izleyiciye bırakma "hastalığı" ve  hitchcock filmlerindeki gerilim müziği de olmasaymış tam olacakmış sanki. ama ve yine de bu soğuk kış günlerinde hararetle önereceğim bir film the lobster. izleyin. pişman olmazsınız. evet. - insanın hissetmediği hâlde hissediyor gibi davranması, hissettiği hâlde hissetmiyor gibi davranmasından daha zor . .

ane brun - big in japan

Resim
yıl   ; 2016 gün ;1 ocak saat ; 10:03 yer ; istanbul, sıcaklık -2 derece . radyomda bir şarkı çalıyor.  çok az şarkı beni böyle çarpar. bu şarkı işte, beni olduğum yere çiviliyor adeta.. sözlerinin anlamını bilmiyorum ama ne kadar duru ne kadar huzurlu bir ses öyle değil mi? .