vay anasını sayın seyirciler.
vayy anasını (burhan altıntop jargonuyla okuyup söylersek)
vay anasını!
bu ispanyollar işi gerçekten biliyor arkadaş..
suç ve gizem zaten onlardan soruluyor ama ters köşenin feriştahı, ağa babası, nirvanası adamlar.!
vay anasını sayın seyirciler.
vayy anasını (burhan altıntop jargonuyla okuyup söylersek)
vay anasını!
bu ispanyollar işi gerçekten biliyor arkadaş..
suç ve gizem zaten onlardan soruluyor ama ters köşenin feriştahı, ağa babası, nirvanası adamlar.!
malum önümüz yeni yıl ardımız eski sene. her sene olduğu gibi amerikan klişe sineması boş durmuyor hazır dijital kanallar da varken yeni yıl soslu ne kadar film varsa burnumuza sokuyor. karşı mıyım asla ve kat'a. her ne kadar çoğu çöp ve birbirinin benzeri konularda da olsa arada bir iki tanesi turnayı gözünden vurmayı başarıyor. iyi ve hoş şeyler çıkabiliyor. tabi herkesin iyisi, hoşu ve güzeli kendine.
bu kadar uzun girizgâhı niye yaptım bilmiyorum. sanırım az evvel amazon prime'da izleyip beğendiğim sıcak filme imdb'de 5,8 vermelerine içerledim. ha puanlar her şey mi?
değil. bazen nasıl sapııtıklarını biliyoruz. eurovison şarkı yarışmasındaki taraflı ve haksız puanlamaya dönüşebiliyor.
neyse biz filmimize dönelim.
iskandinav sinemasını seviyorum. mads mikkelsenn'i ayrı seviyorum. lakin bu film kaç kez önüme düşmesine rağmen neden bilmem öteledim de öteledim. ve nihayet az önce izledim.
sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim hemen.
sevdim.
çok sevdim müdür.
hani finali azıcık ölü ozanlar derneği'ni çağrıştırsa da, kahramanlarımızın başlarına gelen onca şeye rağmen kutlama bahanesiyle alkolü yine "kutsasalar" da, beden hocasının kaybı sonrası martin'le birlikte beni de ağlatır gibi olsa da sevdim!
devam etmeden şunu da söyleyeyim bundan sonraki satırlar, spoylırdan haz etmezük diyenler için uygun değildir!
filmin konusuna gelince;
tuhaf. içinde biraz aşkı memnu, biraz dallas hafif de closer hatta woody allen tarzına sahip çıkan öğeleri barındıran 'arkadaşımın aşkısı'nın da altının sıfır beş kurşunkalemle inceden çizildiği bu amazon filmini sevdim. usul usul izledim.
film girişleri önemlidir. en azından benim için. hani bir ev ya da mekanın daha en başında, girişte o mekan hakkında iyi kötü, güzel-çirkin, ferah-kasvetli, temiz-kirli bir fikriniz, bir önyargınız olur. işte filmlerde de aynısı olur bana. ona göre filmi ya çok severim yahut yarıda bırakırım. bu filmi mesela sonuna kadar pürdikkat izledim. hatta o bahsettiğim girişteki hal ve hareketleri aldım bizim kadim coğrafyaya uyarladım. sanki makastar leonard değil de askeri dikimevinden emekli terzi hüseyin vardı başrolde.
bu film için şunu söylesem çok mu abartmış ve olayın sıcaklığıyla kendimi darı ambarında görmüş gibi mi olurum? bilemiyorum. ama şimdiye kadar izlediğim en iyi romantik komedi dememek için kendimi zor tutuyorum. demedim. ben öyle bir şey demedim. lakin son yıllarda izlediğim en keyifli, en komik, en güldürürken düşündüren filmi diyebilirim.
bilader'in seçmiş olduğu ve hatta benim için üşenmeyip filmin önünü arkasını yazıp kritiğini de yaptığı bir filmle karşınızdayım sevgili dostlar, aziz helsinkililer.. aslında film değil yönetmenle karşınızdayım desem daha doğru bir ifade olur. yanılmıyorsam seyrettiğim ilk filmi bu aki kaurismaki'nin. burayı takip eden az sayıdaki izleyicinin büyük bir çoğunluğu muhtemel biliyordur bu ismi. ben yeni tanıştım bu mümtaz şahsiyetle. iyi ki de tanışmışım.. öyle ki çıkardığı bütün filmleri izlemek için söz verdim kendime. şahit olun...