24.12.2017

rebel in the rye (2017)



çocuklar, çavdar tarlası ve salinger.

yazma eylemiyle gönül bağı olanların mutlaka izlemesi gerekiyor dediğim hatta çok seveceklerini düşündüğüm bir film.
tabi bunu; popülaritesini bilmeme rağmen çavdar tarlasında çocuklar'ı hatta salinger’ı hiç okumamış biri olarak söylemem ne ölçüde dikkate alınır onu bilemem.
ama ve lakin hikaye güzel. çok güzel. bayanlar. baylar. benim gibi sıkı bir "salingercı” değilseniz sıkılmadan izliyorsunuz. çok seviyorsanız şayet fazla beklentiye girmeden izleyin. yine seveceksiniz.

film, bir yazarın "doğum" anlarını, tutkusunu ve hırsını başarılı bir şekilde işlemiş kanımca.
son tahlilde; izleyin. izlettirin derim naçizane.
.
ha ben böyle derken; senaryoya, oyunculuklara burun kıvıracaklar olacaktır elbet. bu onların sorunu.

bi'kere kevin spacey diye bir adam var filmde. aktörün hası. keşke filmin her sahnesinde olsun istiyorsun ama salinger kankamız küs adama. dolayısı ile filmin ikinci yarısında pek göremiyoruz adamı.
.
film az önce bitti. oturdum bunları yazdım. şimdi de ilk iş gidip bir salinger kitabı alacağım. ki bunun satılan altmış milyon birinci kitap olma olasılığı çok yüksek!
evet.
.


23.12.2017

bright (2017)



elfler, orklar, insanlar, arı  kovanına çomak sokan kız ve will smitht. filmde yok yok.
ve tabi ki durmaksızın süren bir aksiyon, aksiyon, aksiyon, aksiyon.

bir insan, bir ork ve bir elfin bir araya gelip dünyayı kötülerden koruma çabası filmimizin özeti.
başka bir deyişle; tolkien'in orta dünyasını modern dünyayla harman edip amerikan jargonuyla önümüze servis etmişler.
doğrusu iyi de etmişler.
sıkılmadan, derin düşüncelere dalmadan izlenecek eğlencelik bir film çıkmış ortaya.
hem finaline bakılırsa sanki devamı da gelecek gibi.
acaba? sanki?
.
evet. diyeceklerim şimdilik bu kadar.

film sizin..

19.12.2017

ae fond kiss (2004)

2006 eylülünde izlemişim ilk bu filmi. ve aşağıdakileri yazmışım.
tesadüfen rastladım bu yazıma. şimdi yani on bir yıl aradan sonra filmi tekrar izlemek istedim. 
...
sinemalarımızda duygudan da öte adıyla gösterimde olan filmi bu akşam seyrettim.  seyretmek ne kelime nefes almadan izledim. evet bir macera filmi olmamasına rağmen nefesimi kesen bir filmdi.  aslında konu tanıdık, günlük hayatta çevremizdekiler sayesinde tanıştığımız hatta bazen bizzat kendimizin karşılaştığı aile, din, toplum baskısı nedeniyle yaşanması zorlaştırılan ya da tamamen engellenen aşkı ele alıyor.



böyle bilindik bir konu olsa da yönetmen öyle şaşaalı, alengirli anlatımlara başvurmamış. derdini oldukça sade ve izleyici yormadan anlatmış.  belki de bu kadar soluksuz izleyip beğenmemin nedeni de bu sadelik.  o kadar basit, o kadar sade ve de samimi işleniyor ki konu, ister istemez filmin içine dahil oluyorsunuz. sarıp sarmalanıyorsunuz. ayrıca kullanılan müzikler ruhunuza işliyor. hüznü, sevgiyi, mutluluğu oyuncularla birlikte yaşıyorsunuz.  o kadar doğal yani. elbette pek çok filmde olduğu gibi bir çok satır arası mesajı var filmin, izlerken alıyorsunuz mesajları bir şekilde. ama bu sıkmıyor sizi.  hem zaten güzel, insancıl mesajlar bunlar.

neticede  sıkı bir aşk hikayesinin oldukça gerçekçi bir dilde anlatıldığı güzel bir film  
fond  kiss.  
sevdim ben filmi. 
hem de çok.
...
istanbul, 2006- eylül 26

17.12.2017

the killing of a sacred deer (2017)



the lobster'dan beri beklediğim film. beklediğime değdi mi?
doğrusu bilemiyorum.

film malum; psikolojik. e yönetmenimiz de tıpkı haneke gibi  'rahatsız etmeyi' seviyor.
dolayısı ile film boyunca alttan alta hem geriliyor, hem sinirleniyoruz. hele de şu irlandalı oğlan, barry keoghan tilt ediyor adamı. colin farrell ile birlikte deyim yerindeyse döktürüyorlar.
nicole mu?
bildiğimiz soğuk nevale. ha yine de arabadaki bilgi karşılığı yaptığı ödeme olmasaydı iyiydi. yılların nicole kidman'ı sonuçta.o'nu bu hallerde mi görecektik? yazık oldu!
.
şehirde motorsikletle yahut araba ile giderken bir anda her şeyin, her yerin sessizliğe bürünmesi yönetmenin filme imzası gibiydi. hoştu yani.
.
filme baktığımızda içerik olarak kısasa kısas, hatta malum ve meşhur karmayı da konu edebiliriz.
colin abi, sevdikleri arasında rus ruleti oynarken niye kendini vurup olayı bitirmiyor ki dedim. hatta  son ana kadar da bunu bekledim doğrusu. ama 'dostum yorgos' ters köşeden ziyade sanki bir mesaj da buradan çakıyordu. insanoğlunun canı tatlıdır evlat, evlattan bile der gibiydi.
.
şimdi en başta final olmak üzere kafamızda bidünya soru oldu filmle ilgili.
bazılarını çözmek için yunan mitolojisi bilmek gerekiyormuş. kutsal geyik, artemis falan.
tamam bunu okuduk filmin olay örgüsünü de anladık ama sonu çözmeye yeterli mi?
değil elbet.
tamam yunandır, mitolojidir eyvallah da 'dostum yorgos' martin hıyarının bu güce nasıl eriştiğine, gücün kaynağına bir göstermese bile bir işaret falan çakaydı da benim gibi cahiller de anlasaydı. ya da çaktı da ben mi göremedim.
.
lanthios tıpkı lobster'da olduğu gibi finali yine bize bırakıyor.
bu arada iki finalin de lokantada olması tesadüf olabilir mi? bunu da bilemiyorum.
.
son tahlilde, artık kanıksadığımız çözümsüz finalden ziyade, sanki bir yerlerde eksik bir şey var havasına rağmen sonuna kadar sıkılmadan izledim filmi.

9.12.2017

my happy family (2017)



az önce bitti film. gürcistan yapımı ama o kadar bizden. o kadar sahici. o kadar hayattan. ağır ağır, hayatımızın bir kesitini izletiyor adeta.
başrolde elliikisinde bir kadın. manana. 2 çocuğunun ve damadının annesi. otar ve lamara’nın kızı. soso’nun karısı. hepsi aynı evde yaşıyor. geniş bir aile. küçük bir ev.

hem öğretmenlik hem ev hanımlığı yapan manana filmin başında nedenini tam bilmesek de çok mutsuz. belki kendisine biçilen rolden. sırtındaki yükten. belki kalabalıktan, kaostan, veya hayatına müdahale edilmesinden. yahut her şeyi, herkesi düşünmekten. geçmişinden, yaşadıklarından, kendisine yaşatılandan belki de. 

en mutlu olması gereken günde, doğum gününde evden ayrılmaya karar veriyor. ama bu o kadar kolay değildir. aile, akraba ve mahalle baskısı vardır. hatta manana ev işi yaparken açık olan tv kanalında kadına atfedilen sorumluluk ve misyonla devlet baskısı bile vardır! yönetmen bu ince ironiyi tv vasıtasıyla arka planda gayet ustaca işliyor.

ayrıca akrabalarının senin iyiliğini düşünüyoruz diye başlayan cümlelerin “ama ele güne ne diyeceğiz. bizi de kendini rezil ediyorsun. aileni, kardeşini hiç mi düşünmüyorsun? yediğin önünde yemediğin ardında. aç değil, açıkta değilsin” temalı bencilliğe dönüşmesi insanoğlunun çıkar seviciliğini bir kez daha gözler önüne seriyor. 

öte yandan manana’nın 17 yaşında eşinden yeni boşanmış öğrencisiyle yaptığı görüşme sonucu evden ayrılma kararını netleştirmesi başka bir ironiydi. 

hakeza; senin iyiliğin için konuşuyoruz diyen akrabalarını konuşturmayan manana benzerini kızı nino’ya yapınca aynı karşılığı kızından alması da dikkat çeken, hayat denkleminin aslında ne kadar zor olduğunun başka bir göstergesiydi adeta. 

filmin sonunda; manana’nın kendisine ihanet eden soso’ya önce sert yapıp sonra affeder gibi olmasının çaresizlikten mi yoksa sevgiden mi olduğunu, affedip affetmediğini, küçük oğlunun da evlenmesi ve gelmek üzere olan torunla yeniden büyük bir aile olacaklar mı sorusunun cevabını yönetmen izleyenlere bırakmış.

son tahlilde, iyi film. my happy family.
imdb puanı: 7.7
bence hak ediyor. evet.