fractured (2019)



bu film için, psikolojik gerilimin dibini mi bulmuşlar desem ya da başka ne gibi bir şey bilemedim şimdi. amerikalıları gereğinden fazla küçümsemişim dostum!
doğrusu oynayanlara, filmin milliyetine vs hiç bakmadan -netflixi açar açmaz burnumuza dayadığı için- direk izlemeye başladım. sezar'ın hakkı ama sezar'a şimdi. netflix etiketli nadir başarılı filmlerden biri.
oysa böyle başarılı yapımı nedense iskandinavlardan beklerdim. öyle ki bekledim ve sandım bile. zira avatar sam'i (worthington)  jakob cedergren ile karıştırdı yorgun beynim. ulan dedim danimarkalılar yapmış yine yapacağını. ama işte tüm bunların bana zihnimin bir oyunu olduğunu bilmiyordum! zihin oyunu demişken; filmin hemen başında, açılış sahnesinde otoyolda ilerleyen arabaları arasından geçtiği kocaman bir deniz görüyorsunuz önce. ama sonra vay göz yanılması diyorsunuz çorak araziyi görünce. ama ve daha sonra yine deniz diyorsunuz. vay arkadaş. vay!
.
filmde işte böyle psikolojik gel-gitlerde savuruyor bizi.
kızının geçirdiği bir kaza sonucu eşi ve kızını tuhaf bir hastaneye bırakan kahramanımız monroe (avatar sam) sonra onları bulamıyor. ama işte sorun şu ki; izleyen olarak ne kahramanımıza ne de hastaneye güvenemiyorsunuz. yönetmen ve senarist "bit yeniğini" öyle güzel saklamış ki bulanabilene aşk olsun. bir avatar sam'den yana oluyoruz, bir hastaneden yana. arafta kalmak ama cereyanda kalmak gibi. hiç iyi bir şey değil. lakin merak da ediyorsunuz "lan bu işin sonu ne olacak?" diye.  filmin sonuna kadar bir diken üstülük, bir gerginlik tuvalete bile gidemiyor insan.
yapmayın diyorum böyle güzel filmler!
ama kime diyorum doktor. kime?
.
ez cümle. aferin lan netflix!