the mirror has two faces (1996)


bu film için şunu söylesem çok mu abartmış ve olayın sıcaklığıyla kendimi darı ambarında görmüş gibi mi olurum? bilemiyorum. ama şimdiye kadar izlediğim en iyi romantik komedi dememek için kendimi zor tutuyorum. demedim. ben öyle bir şey demedim. lakin son yıllarda izlediğim en keyifli, en komik, en güldürürken düşündüren filmi diyebilirim.

ayrıca şimdiye kadar niye izlememişim diye kendime kendime en çok söylendiğim film bu aşkın iki yüzü!

.

-amerika güzeli- annesi ve -dünya güzeli!- kardeşi sayesinde kendini çok güzel bulmayan, makyaj ve diyet yapmayan, özgüvenini yitirmiş, beysbol seven bir edebiyat profesörü var elimizde.
karşısında ise; aşık olduğu kadınların ve kaderin sillesini yemiş bir matematik profesörü.
işbu silleci ve asalsayısever profesörün girişimiyle aslında çok iyi anlaşan bu iki insan, aşkı evlilik değil, evliliği seks ve şehvet, bitmeyen beğenilme ihtirası öldürüyor teorisiyle seksiz tutkusuz mantık evliliği yaparlar. aslından edebiyatçı kızımızın tam olarak istediği bu değildir. aslında columbia üniversitesi'nin kurduğu ve sorduğu denklem basittir!
bir ilişki ya da evlilik salt şehvet ve tutku ne kadar sürükleyebilir?
yahut tersi durumda yani aralarında tutku ve şehvet yani sex olmayan ama onun dışında ortak bir çok noktası olan, birbirlerini anlayan, tamamlayan çiftlerin ilişkisi ilelebet payidar kalabilir mi?

.
tabi bu filme sadece romantizm ya da komedi penceresinden bakarsak fena halde yanılabiliriz. zira edebiyat profesörünün repliklerinde özellikle kadın-erkek ilişkilerine, onların bakış açılarına dair ip uçlarına rastlamak da mümkündür. keza aşka dair metaforlar yahut çıkarımlar da gayet başarılı kanımca. hele ki rose'un üniversite amfisindeki aşk üzerine yaptığı çıkarımlar. günümüzdeki pek çok tüketim nesnesi gibi aşkın da biz insanlara nasıl satıldığını, nasıl yönlendirildiğimizi anlattığı ders alınacak dersinden bahsediyorum..

- aşk hakkındaki tüm bu efsanelerin, aldatmacaların farkında olmamıza rağmen neden aşık olmak istiyoruz?

- aşık olmak istiyoruz çünkü o deneyim bize yaşadığımızı hissettiriyor. aşık olunca duygularımız coşar. heyecanımız büyür. gündelik, rutin yaşantımız paramparça olur, ayaklarımız yerden kesilir. bu durum ne kadar sürerse sürsün değeri hiç azalmaz. sadece bir dakika, bir saat hatta bir gün sürebilir. çünkü geriye hatıralar kalır. ölene dek değer vereceğimiz hatıralar. 

-peki aşk bu kadar kısa süreli ve acı verici ise insanlar neden aşık olmak istiyor?

-sanırım bunu istememizin nedeni bazılarınızın bildiği gibi aşk devam ettiği sürece kendimizi olağanüstü hissetmemizdir.

..

itirazı olan????

.

ha bir de rose'un annesiyle yüzleştiği sahne var ki. can yakıcı bir sahnedir. babasıyla hatıraları falan. bugün çok mu duygusalım ne?

yine ve hakeza rose'un söz konusu o meşhum derste aşık olursanız zihninizde puccini'yi duyarsınız demesi ve finalde puccini eşliğinde dansları. yine filmin yazıları kayarken bryan adams ile olan düeti falan diyorum. başarılıydı yani..
.

ezcümle ve son tahlilde; güzelliğin on par etmez bu bendeki aşk olmasa tadında diyebileceğimiz marifetin gelip geçici olan dış görünüşte değil okek ve obeb'in en yüksek seviyede olduğu ortak zevkler ve değerler ile sevgi saygı aşk üçgeninin hipotenüsünde olduğunu anlatan eğlenceli, komik ve romantik bir film. sanırım!

.