another round (2020)



iskandinav sinemasını seviyorum. mads mikkelsenn'i ayrı seviyorum. lakin bu film kaç kez önüme düşmesine rağmen neden bilmem öteledim de öteledim. ve nihayet az önce izledim.

sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim hemen.
sevdim.
çok sevdim müdür.
hani finali azıcık ölü ozanlar derneği'ni çağrıştırsa da, kahramanlarımızın başlarına gelen onca şeye rağmen kutlama bahanesiyle alkolü yine "kutsasalar" da, beden hocasının kaybı sonrası martin'le birlikte beni de ağlatır gibi olsa da sevdim!

devam etmeden şunu da söyleyeyim bundan sonraki satırlar, spoylırdan haz etmezük diyenler için uygun değildir!

filmin konusuna gelince;

aynı okullarda, farklı branşlarda görev yapan dört kafadar lise öğretmeni var kadrajımızda.
kamera daha çok tarih hocası martin ve ailesine (mads mikkelsenn) dönük gibi dursa da dördünün de ayrı dünya derdi var. bir de işte hayattaki tek tutamakları meslekleri.

bir gün aralarından biri( psikoloji öğretmeni) psikiyatrist skarderud'un teorisini diğer kankalarına açar. bu teoriye göre insandaki kan alkol içeriği 0,05 promil eksiktir. şayet insan evladı bu eksikliği giderirse üstünden gelemeyeceği iş yoktur. 

filmi izlerken bu teoriyi kıçlarından uydurduklarını düşündüm. film bitti. baktım. varmış gerçekten böyle bir teori. neyse devam edelim biz.
zaten hepsi ayrı derdin yüklenicisi olan bu adamların ikna edilme ihtiyacı yoktur. hemen denemeye başlarlar.
başlarda sonuç inanılmazdır. hepsi on kaplan gücündedir. özgüven patlaması falan yaşarlar. ve önlerindeki sorunlar, sıkıntılı ilişkiler düzelir gibi olur.

bir de tutup bunu klinik bir deney gibi raporlarlar. tabi ki bu işin öncüsü ve raportörü psikoloji öğretmeni nikolaj'dır. lakin kahramanlarımız 'azı karar çoğu zarar' deyiminden bihaberdirler. doyumsuz ve arsızdırlar. daha çok isterler.
önce 1 promile çıkarırlar. sonuç yine inanılmazdır! hatta abartıp bazı stresli öğrencilerine bile salık verirler bu yöntemi!

ama dedik ya abiler yetinmeyi bilmezler. ihtiraslıdırlar. türke bir şey olmadığı gibi viking'e de olmuyordur!
dolayısı ile 3.aşamaya, ateşleme evresine acayip bir karışımla geçeceklerdir.

mottoları ya hep ya hiçtir. 

elbette ki sonu da hüsrandır.

başta tüm başarıların ve güzel şeylerin babası olan alkol bir anda bütün kötülüklerin anası olur!
fena çuvallarlar. evde, işte, markette!

tabi trajikomik anlar birbirini kovalar..

misal markette ve denizde 'kılıbık nikolaj' için taze morina aramaları. aynı nikolaj'ın küfe gibi sarhoş olup altına işedikten sonra alkol durumunu kontrol etmek için bebek telsizine üflemesi falan..

ama ne olursa olsun bu dört kafadarın dostlukları, eğlenceleri. ayakta bilek güreşleri, postacı yürüyüşü yarışları, futbol sahasında güreşerek futbol oynamaları falan yalan yok adamı acayip özendiriyor. burnunun direğini sızlatıyor. anılar defterini açtırıyor. zamanında benzer eğlenceleri yaptığı şimdi uzak kaldığı kafa dengi arkadaşlarını özletiyor..

filmden en can alıcı iki sahnede ya da benim dikkatimi aşırı şekilde çeken karelerin ilkinde;

tarih öğretmeni martin'in sınıfa yapmış olduğu test acayipti.
dünya siyaset sahnesinde yer almış 3 adamın ismini gizleyip kişisel özelliklerini söyleyip seçim olsa hangisini seçerdiniz dediğinde kadınlara saygılı ve hayvanları seven kişiyi seçer bütün sınıf. o kişi ise adolf hitlerdir.

ve martinin'in sınıfa verdiği ders: dünya sizin hayal ettiğiniz gibi bir yer değil...

diğer sahnede de alkolik başkanların, başbakanların alkol nedeniyle düştüğü durumlar boris yeltsin'den, bill clinton'a, sarkozy'den boris jonson'a ve ismini bilmediğim bir kaç siyasi liderin tv ekranında ve milyarlar önündeki sarhoş halleri.

ateşleme aşamasındaki fiyaskodan sonra sonuç bildirgesi şöyle açıklanır:
son derece büyük olumsuz toplumsal etkileri ve alkolizm tehlikesiyle çalışma sonlandırılmıştır.

bu kuzeyliler her ne kadar soğuk ve donuk adamlar olsa da finalden bir önce tommy'nin cenazesi sonrası kursağımıza koca bir yumru bırakmayı, gözlerimizi doldurmayı başardılar. ya da ve belki ben yaş'lanıyorumdur.

son tahlilde sıcak ve kıyak bir film..

ha bir de martin'in limandaki dansı müthişti.

şarkısı da şuydu; what a life