28.02.2016

tom hardy, cate blanchett ve yine blanchett..

iki gün, üç film.
tom hardy.
cate blanchett.

eskiler (dinazorlar) haricinde sektördeki çok artiZin ismini bilmem. zaten isim hafızam da iyi değildir. rast geldikçe izliyor, alkışlıyorum. bu arkadaşların filmlerini de anımsıyorum ötelerden.
lakin dün gece ve bugün. onları ayakta alkışladım. şapkamı çıkardım. onlarla güldüm. onlarla üzüldüm. onlarla gerildim. filmi onlarla yaşadım. bazı repliklerini not ettim. hülasa-ı kelam harcadığım her dakikaya değdi. bu genel oryantasyondan sonra kısaca film özellerine de değinerek bu sıkıcı pazar akşamına biraz olsun renk katmak isteyenlere kültür hizmeti yapalım. işte o üç film. seç, beğen, al canım izleyici....

locke (2013)

tek adam, tek mekan ve nasıl geçtiği anlaşılmayan seksen beş dakika.
tek adam ve bir depo benzinle ancak bu kadar güzel kotarılır bir film. hardy döktürmüş resmen.
hani üç tarafı denizle dört tarafı düşmanla çevrili cennet vatanımın güzide şehri istanbulunda kentsel dönüşümün gırla gittiği, beton kamyonlarının bir dakika eksik olmadığı sokaklarımızı gördükçe inşaat mühendisleri ve şantiye şeflerinin pür dikkat izlemesini dilediğim film olmuştur ayrıca.

filmin sonunda bir sürpriz bekliyordum. ha benim için kötü süpriz oldu. o ayrı. ne bileyim en azından konuştuklarından bir ikisini görebiliriz sanmıştım. küt diye bitti film. lakin içindeydim her vakit. arabanın arka koltuğunda hardy ile giden bendim sanki. o denli akıcıydı ki, kırk tane senaryo uydurdum aklımdan. doğal olarak hiç biri olmadı. ama bir bakıma da iyi oldu!


+ bir kez oldu.
- bir kez! bir kezle hiç arasında dünya kadar fark var. bir kezle hiç arasındaki fark iyiyle kötü arasındaki fark demek.
.

heaven (2002)

iyi nedir, kötü kimdir. sonuç için her yol mübah mıdır? yahut kurunun yanında yaş yanmalıdır? aşk her şeyi affeder mi? filmde polisle işbirliği içinde olan, onlarca masumun ölümüne yol açan uyuşturucu baronu yerine yanlışlıkla ikisi çocuk 4 masumu öldüren philippa ve aşığının tarafını tutarken 'vicdan çanları' yukarıdaki soruları sordurdu. belki yönetmenin sormamızı istediği sorular çok başkaydı ama film müziği ile konusu ile naifliği ile bir yerlerimize dokunuyordu işte. sanırım günümüzde böyle masum, temiz aşklara olan hasretimizden. ya da ve belki de başka sebeplerden. film bir senaristin ahut yönetmenin elinden değil de bir şairin elinden çıkmış gibiydi.
hani şiir sevmeyenlere bile şiiri sevdirecek güzellikteydi. sadeydi. naifti. çok güzeldi.


-ama bilmediğin bir şey var.  artık inanmıyorum.
+neye inanmıyorsun?
-akla. adalete. hayata.


notes on a scandal (2006)

şimdi konu hassas. ama oyunculuklar harika. cate zaten hem oyunculukta hem güzellikte nirvana yapmış. senaryo sağlam. amcam ince ince işliyor konuyu. ha deyim yerinde ise usta bir cerrah gibi cerahata neşteri koyuyor. dedim ya konu hassas. çarpık ilişkiler, hayatlar, yalnızlıklar. buhranlar, bunalımlar. ergenler, sosyal ilişkiler falan. hani bir nevi yer altından notlar! üzerine bir de sevgi, dostluk kavramlarının nasıl olması gerektiğini sorgulatan güzel bir ingiliz filmi olmuş. yine aradaki soğuk ama ince ingiliz esprileri de kayda değerdi.




-evlilik ve çocuklar harika. ama insan hayatına bir anlam katmıyor. sorumluluklar veriyor ama yardım etmiyor. babam derdi ki, metroda yazdığı gibi; boşluğa dikkat…
.

21.02.2016

the grand budapest hotel (2014)

keyifli, sürükleyici, şirin mi şirin bir komedi. büyük budapeşte oteli.
sevdim ben bu filmi.
sıfır mustafa'yı da sevdim. mösyö gustave'ı da. görsellere zaten aşık oldum.
karda kışta çekilmesine rağmen çok sıcak, masalsı bir film. aradaki süpriz oyuncular da cabası.
.
ince ve yerinde mesajlar. hakeza sırıtmayan bilakis gülümseten absürt sahneler.
son tahlilde tam bir "anderson masalı" olmuş. öyle kıyak bir film.
.
haa az daha unutuyordum. insanın o otelde yaşayası geliyor. benim geldi şerefsizim.
.

-her şey boş aslında, hayat göz açıp kapayıncaya dek geçiyor. bir bakmışsın, vücudun kaskatı kesilmiş. ah, iyiler nasıl da hep genç yaşta gidiyor.

20.02.2016

an inspector calls (2015)

ner'deyse tek bir mekanda, kısa ama vurucu diyaloglarla kotarılmış bir ingiliz şaheseri.
kime göre neye göre?  elbet benim "damak" zevkime göre. sizi bilemem. lakin bir şans verin isterim.
.
tamam diyaloglar, oyunculuklar iyi ama bu kadar da tesadüf olmaz ki dediğiniz anda bir sürpriz, sonra bir sürpriz daha. film bir şekilde ve her saniyesinde içinde tutuyor izleyiciyi. misal ben tuvalete gitmeme rekoru kırdım film bitene dek.
.
son tahlilde bayım ve siz saygıdeğer hanımefendi, diyalog üzerine inşa edilmiş tek mekan filmlerini seviyorsanız doğru yerdesiniz.
.

+tanrıya inanır mısın?
-evet
+nasıl oluyor da inanabiliyorsun?
-insanlara inanamıyorum çünkü.