Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

mad to be normal (2017)

Resim
bir deliler evi. içinde doktorlar ve hastalar birlikte yaşıyor. doktor laing ruhsal hastalara ilaç verilmesine şiddetle karşı olan, onların dinlenmesini isteyen ve istediklerinin verilmesini isteyen sıra dışı bir doktordur. bu ev öyle bir ev ki ; öncelikle ve tabi ki ayfer tunç'un bir deliler evinin yalan yanlış anlatılan kısa tarihi'ni çağrıştırdı hemen bana. . bu ev diyordum; içindeki hastaların bazen doktor, doktorların da hasta olduğu garip bir ev. güvercini frank'e şiir okuyan jim, kendini isa mesih sanan raymond, yüksek rahibe maria, beş yılda sıfırdan bir milyona ve oradan geriye doğru, milyondan sıfıra sayan john'un olduğu evlere şenlik bir ev. . hakkında hiç bir fikrim yokken dvd dükkanında sırf kapağına bakarak aldığım bu 'değişik' filmi sevdim. hiç sıkılmadan izledim.  izledikten sonra baktım. iskoç psikiyatrist ronald  david laing'in hayatından bir kesitmiş. böyle olunca tabi gerçeğine uydurmak gibi bir sorunumuz çıkıyor. bu da filmde kop

the guernsey literary and potato peel pie society (2018)

Resim
korkma. ada çok gürültülü. sesler ve tatlı esintiler hoşuna gider, incitmez. bazen binlerce enstrüman, bazen sesler kulağımda vızıldar.  .. dostlar, romalılar, yurttaşlar hele bi'dinleyin! asla iyi bir film anlatıcısı olamadım. film yazıcısı da değilim. lakin bu filmi olabildiğince güzel , mümkün olduğunca afili anlatmak istiyorum. izlemeyen kalmasın istiyorum. çünkü ve zira ben çok sevdim. eminim dönem filmlerini sevenler çok sevecek.  romantik filmleri sevenler de sevecek.  inancım odur ki; dram filmlerini sevenler de sevecek.  hele hele kitap kulubü grupları bu filmi baş tacı yapacaklardır. o kadar diyeyim. hikayemiz 2.dünya savaşının hemen ertesinde ingiltere'de küçük bir adada geçmektedir. savaş romanı yazarımız juliet hanım yeni roman hazırlıkları yaparken talih kuşu guernsey isimli küçük bir adadan gelir. savaş zamanı biraz da mecburiyetten kitap kulubü kuran ekibin bir üyesi hanım yazarımıza naif bir mektup yazar. sonra olaylar nasıl güzel gelişir, nasıl

el baile de la victoria (2009)

Resim
olayları şili'nin başkenti santiago'da gelişen bir ispanyol masalı. ağır ağır, ilmek ilmek içinize işliyor film. dedim ya masal tadında. küçük, önemsiz gibi görünen harika detaylar. görüntüler. bazı hüzünlendirip bazı neşelendiren anlar. misal; sağır sandığınız kızın (victoria) sokak çalgıcılarının müziği eşliğinde kent meydanında dansı, angel'in mecnun gibi sokaklarda atla dolaşması. aslında sıradan başlayıp muhteşem devam edip hüzünlü biten film e l baile de la victoria . naif de bir film. biraz uzun sürüyor. ama izlediğinize değiyor. ispanyolların zaten kötü film yaptığını daha görmedim.

klopka (2007)

Resim
- küçükken hayatı bir filmmiş gibi hayal ederdim. istediğin zaman durdurup geri sarabileceğin bir film. ve yeniden başlayabileceğin. canın nerden isterse... ağır bir sırp filmi! tam bir dramatoloji. oğlunun ameliyat parası için cinayet teklif edilen adamın çaresizliği, bir ailenin adım adım dağılışı ve derin iç hesaplaşmalar.. pek fazla sürpriz yok. aksiyon yok. ama ve yine de oturup sakin sakin izliyorsunuz. böyle ağır ve kasvetli filmleri normalde sevmem. lakin bu filmi beğendim. derdini sevdim. görsellerini sevdim. kırmızı yeşil sarı ışıkta bir türlü gitmeyen arabayı sevdim.  kağıt uçağın döne döne aşağıya inişini sevdim. filmi diyorum, sevdim ben.

ohayô (1959)

Resim
şirin bir japon filmi. 1959 yılında çekilmiş. filme ismini veren ohayô, günaydın demek. filmin adı gibi kendisi de, konusu da sade. öyle aman aman bir iddiası, mesaj kaygısı yok. japon kardeşlerimiz karakterleri gibi her türlü gösterişten uzak, yalın bir film çekmişler. bu "hiç bir şey" vaad etmeyen ama çok şey anlatan sinema güzeli film öyle kolay alıyor ki sizi avucunun içine yerinizden kalkamıyorsunuz. belki dili ve kültürü japon ama içindekiler evrensel hatta bizden. günlük yaşam içindeki basit, sıradan diyaloglar, olaylar çok tanıdık geliyor. bilhassa bana. misal filmdeki küçük kardeşlerimiz çok şanslı. evde televizyonları olmadığı için komşularının evinde rahatlıkla izleyebiliyorlar. televizyonun mahallemize ilk geldiği seneleri hatırlıyorum. önce evinde tv olan bir komşumuzun penceresinden izlemek için karşılarındaki bir duvarın üzerine tüneyişimizi. sonra ve kaç defa o duvardan düşüp kafamızı gözümüzü patlattığımızı, ailelerimizin eve tv almak zorunda kal

la casa de papel

Resim
henüz sezon bir, bölüm beşteyim. prison break ve lost'tan beri beni böylesine heyecanlandıran ilk dizi. hem de ispanyol. daha ne isterim. hemen bitmesin isterim. azar azar izlerim. lakin merak da ederim. ispanya kraliyet darphanesine soymaya kalkışan profesör ve ekibini tutarım elbet. yalan yok şimdi. ama dedektif raquel'e ayrı sempati beslerim. hani bir vakit hırsız polis dizimiz vardı. mavi ile çınar. köşeyi dönsem ölüm. düz gitsem hayat. şimdi işte bir acayip la casa de papel içindeyim. sen imkansızsın! sensizlik imkansız diye çığırmak isterim. lostvari flashbacklerini beğenirim. profesörün şansını zorlamasına sinirlenirim. raquel'e üzülürüm. tokyo'ya az biraz sakin ol derim. rio'ya çocuklaşma diye nasihat ederim. ama en çok moskova'yı severim. berlin'e uyuz olurum. nairobi'nin tez vakit çocuğuna kavuşmasını dilerim. oslo ve helsinki'ye çekinserim. denver'a mesafeliyim. son tahlilde gerilimi, aksiyonu ve dramı ile sa

mudbound (2017)

Resim
                               - dans edemiyorsam neden yürüyeyim ki? az önce bitti film. ve izlerken dişlerimi o kadar sıkmışım ki sinirden ağrıdığını şimdi fark ediyorum. böyle çarpıcı, sarsıcı ve zaman zaman sert bir film mudbound. biri siyah, öteki beyaz iki aile ekseninde şekilleniyor. ama ve aslında günümüzde hâlâ şöyle demokratiğiz, böyle insan haklarını savunuyoruz diye ortalıkta uluyan ve insanları katleden amerikan soytarıları ile ekürilerinin yaşatmış olduğu insanlık dışı dramı, insanlığın yüz karası ırkçılığı baz alan müthiş bir film. görüntüler, hikaye geçişleri, carey mulligan'ın insanın içini ısıtan gülümsemesi ve ışıldayan gözleri, yine jamie rolünde garreth hedlund, florence da mary blige ve hap rolünde rob morgan olağanüstü oyunculuk çıkartmışlar. çok anlamam bu işlerden ama bir kaç tane oskar ödülü rahatlıkla alacaklar gibi. ki hakları. helali hoş olsun.

forgotten (2017)

Resim
uzun, çok uzun zaman sonra izlediğim ilk kore filmi. doğrusu bu kadar başarılı bulacağımı sanmıyordum. ilk dakikalardan itibaren içine alıyor film. gizem, gerilim hiç eksik olmuyor. tempo düşmüyor. öyle ki cinayet sahnesine kadar çok çok başarılı gidiyor senaryo. ilerleyen her karede beklenmedik ayrı bir detaya rastlıyorsunuz, hangisi gerçek hanisi rüya derken cinayet sahnesinde ritim bozuluyor. filmin kalbi tekliyor. lakin işe; müthiş senaryo, gerilimi, dramı, gizemi dört dörtlük derken hani neredeyse komediye sıvamışlar cinayet sahnesini. kazarayla olan seri cinayeti ilk kez bir kore filminde görmek de varmış kader de. oysa bir old boy, bir boş ev kadar sevmiştim filmi. ta ki o sakar cinayet sahnelerine gelince büyü bozuldu. ha unutmadan, elemanımızın karakol aynasında 20 yaş birden yaşlandığı sahneyi çok sevdim. bilmiyorum belki de ben çok evham yaptım o kadar başarılı kurguya daha anlamlı, mantıklı bir sahne yakışırdı diye düşündüm. ama ve yine de 10/7 diyorum he

molly's game (2017)

Resim
hikaye iyi. çünkü gerçek. lakin biraz yorucu. zira; ana karakter doğal olarak, kitabını da yazdığı hikayesini soluk almadan ve çok hızlı anlatıyor. bu nedenle filmin genelinde görüntülü bir kitap okuyor hissine kapıldım. bu kimine göre iyi. kimine göre kötü sayılabilir. bana göre.... dün gece izlemeye başladım. uykum gelince kapattım. sabah kaldığım yerden devam ettim.. işte böyle bir film.. . filmden aklımda kalan iki müthiş sahne var; ilki; her türlü piçliğine rağmen babanın yıllar sonra kızıyla barışma sahnesi. çok duygusaldı. -lanet olsun, amerikalılar bunu çok iyi yapıyor dostum!- bir diğer sahne ise;  avukatın (idris elba), müvekkilinin hakkını savunurken savcılara kükrediği sahne. ha unutmadan "sporda olabilecek en kötü şey nedir? ile başlayan uzun açılış monologu da bayağı iyiydi. hakkını yemeyelim şimdi.. . son tahlilde; sakin kafa ile ve tek başına izlenebilecek dram-suç kategorisinde başarılı bir film molly's game. .

three billboards outside ebbing (2017)

Resim
amerika’yı, amerikalıları seversiniz sevmezsiniz bilemem. ben sevmem mesela. ama işte bazen süper işler yapıyor adamlar!  three billboards outside ebbing de onlardan bir tanesi.  yazan ve yönetimiz in bruges (2008) de ruhsat sahibi olan mr. mcdonagh. uzun bir aradan sonra yine suç, yine dram ve yine kara mizah diyor. iyi de diyor. .. ana karakterimiz bayan mildred, inatçı, gözünü budaktan sakınmayan sert bir kadın. şiddet yanlısı kocasından ayrılmış, oğluyla yaşıyor. kızı bir sene önce tecavüz edilerek öldürülmüş. polis teşkilatı katili bulamayınca onları harekete geçirmek için kendi yöntemini uygular. kuş uçmaz kervan geçmez yolda artık reklam bile verilmeyen çürümeye terk edilmiş panoları kiralar ve olaylar gelişir. .. bu sert ve duygularını belli etmeyen 'nemrut'  kadının aslında yumuşacık bir kalbi olduğunu daha filmin başında ters dönüp debelenen hamam böceğini düzelttiğinde gözümüze sokuyor aslında mr. mcdonagh.  bunun tersine kendi evinde peder ile girdiği se

the square (2017)

Resim
tuhaf, zaman zaman dumura uğratan bir film! gidişatı, meseleyi parça parça hatta kopuk kopuk ele alışı lakin ağır ağır giderken birden şahlanması diyorum, enteresan. kokteylde maymun taklidi yapılan sahne efsane olmuş mesela. önce insanların bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın tepkisizliği! sonrasında bir kişinin cesaret etmesiyle toplumsal lince giden vahşi bir adalet duygusu. yönetmen sanki zıtlıklar, olumsuzluklardan üzerinden olumlu düşünmeye itiyor gibi. misal yukarıdaki sahnede "maymunlaşıp, hayvanlaşan" insanın arsızlığı ve edepsizliği işlenirken başka bir sahnede gerçek bir maymunun sergilediği medeni davranışları göstererek bize bir şeyler anlatmaya çalışıyor. tabi filmin süresi uzun olunca film içindeki metaforlar da, alt mesajlar da aynı oranda çok oluyor. film daha çok elitistleri vuruyor gibi gözükse de aslında toplumun her kesimindeki bencilliğe, ön yargıya, iki yüzlülüğe göndermelerde bulunuyor. yine hayatın içindeki sıradan detayların altını

roman j.israel, esq. (2017)

Resim
denzıl, denzıl, denzıl adamım benim. seviyorum seni. o nasıl rol yapmaktır öyle. o nasıl bir bütünleşmektir karakterle. o,o, o nasıl bir oyunculuktur öyle. sokayım amerikasına da, kapitalizmine de sana bir şey olmasın diyesi geliyor insanın. dedim de zati... asıl adı; roman. mesleği; hukukçu.  müzmin bekar. nev-i şahsına münhasır. sıra dışı bir karakter. amma ve lakin gönlü ve davası büyük. zira o, bir dava, bir gönül adamıdır. çocuk yapmayıp kariyer yapan, ipodunda 8.000 şarkısı ve müthiş bir hafızası olan avukattır sizin anlayacağınız.  aynı zamanda okyanus kenarında yunusları seyretme hayali olan bu duygusal adamın adalet sistemini temelden değiştirecek devrimci fikirleri de mevcuttur.  elinden hiç düşürmediği on ton ağırlığındaki koca çantasında taşımaktadır bu fikrini. fakat bu iş o kadar kolay değildir. o yüzden taşın altına elini beraber sokacağı zeki ve çalışkan bir ortak aramaktadır. bu ortak elbette, her zamanki şehirli züppe ve serin tavırlarıyla colin f

I Don't Feel at Home in This World Anymore (2017)

Resim
bir yanda yüzüklerin efendisi elijah wood. öte yanda melanie lynskey. sonuç; eğlencelik, hoş bir kara komedi. aslına bakılırsa trajikomik bir hikaye. gülüyoruz ağlanacak halimize. . kahramanımız hemşire ruth  tam da bunu anlamamaktadır işte. ulan zaten yaşayıp göreceğimiz üç otuz dünya. sonunda hepimiz toprak olup gideceğiz. bunun için bu kadar bencilliğe, vurdumduymaz olup çevreye ve diğer canlılara zarar vermenin alemi ne? diyor. anlamıyor. anlayamıyor. 'hasta' oluyor. çift egzostan gökyüzüne salınan zehirler, sokaklara çöp atmalar, gezdirdikleri hayvanların pisliklerini ortada bırakmalar, markette, otoparkta bencilce ve saygısızca davranışlar çıldırtıyor ruth'u. üstüne bir de evi soyulunca. iyice çileden çıkıp süper starımız ajda'ya meydan okuyor. bu benim dünyam değil diyor. contayı yakıyor. polis bürokrasisinden bunalıp suçluya haddini kendi bildirmek istiyor. yanına da tuhaf hareketleri olan, ninja komşusunu alıp başlıyor hırsız polis oynamaya. .

hinterland

Resim
o bir ada güzeli. bir birleşik krallık polisiyesi. galler kırsalının hikayesi. polisiyeleri, mini dizleri ve bbc yapımlarını seviyorsanız. tam yerine denk geldiniz! pastoral güzellikler, değişik kamera açıları cabası. ben yaklaşık bir haftadır, akşamları hap niyetine alıyorum. hatta özlenen sevgili gibi bir bölüm daha izlemek için akşamı zor ediyorum. o derece. polisiyeleri bu kadar çok severken diziye bu denli geç tesadüf etmem. benim ve netflix’in şansızlığı. diziden  radyo z sayesinde haberim oldu. iyi ki de oldu. . esas adamımız baş müfettiş tom mathias; geleneği bozmuyor. benzeri karakterler gibi işinde çok başarılı ama evinde başarısız. tabi geçerli nedeni var. hayat, kader, şans. artık adına ne derseniz. ruhu incinmiş, yüzü melankoli satan, geçmişinden kaçan, bir tutunamayan o. elinde bir tek, en iyi bildiği ve yaptığı işi kalmış. hayata da bununla tutunmaya çalışıyor. çalışkan, zeki, pratik, vicdanlı, uykusuz, kontrolsüz, agresif, kendinden kaçak bir birey.