20.04.2019

masum (2017)



iç güveysinden hallice bir cumartesi. hava yağsam mı açsam mı kararsızlığında. dışarının havası böyle de içerisi pek mi farklı? değil. dışarıya adım atacak ne hal ne de istek var kâtibim. üzerinize afiyet; biraz soğuk algınlığı, biraz kalp kırgınlığı çokça bıkkınlık. dolayısı ile yaklaşık bir haftadır akşamları en iyi yaptığım işe devam etmek, masum'u kaldığı yerden izlemek birlik ve beraberliğe her zamankinden çok ihtiyacımız olduğu bugünlerde en doğru eylem olacak. ki o masum; anlatıldığı, yazılıp çizildiği kadar varmış, var olmaya devam ediyor ve 6. bölüm az evvel bitti.
elif key'in önerisi üzerine iki iki, sindire sindire izliyorum. ki masum üzerine yazılmış en güzel yazıdır elif key'in yazısı. (üst üste iki defa ki ile cümleye başlamayı hoş görmezler biliyorum lakin ben seviyorum ki ile başlayan cümleleri kâtibim. hem ki eki hem masum hem de yazı bunu hak ediyor. tabi bence. seni bilemem)
malum, masum ilk 2017 de blu tvde boy gösterdi. mal bulmuş mağribi olmak istemedik. hemen atlamadık. olayın sıcaklığı bir geçsin istedik. temkinli davrandık. yurtta ve dünyada oluşturduğu yankı ve yansımaları gözlemledik. öyleydi böyleydi derken. geçen kış tv2 de çat pat izler oldum. ama tamamen başlamadım yine. hakkında eleştiriler okudum. övgüler duydum. bekledim. neyi bekledim bilmiyorum. sonra işte bu 'netflix belası' bize de bulaştı. hemen izlemedim tabi yine. lakin her yeni iskandinav yahut britanya polisiyesi bittiğinde masum'u önerdiler bana. elif key'in geçen yıl okuduğum muhteşem yazısını açıp bir defa daha okudum geçen salı ve nihayet vira masum dedim. şimdi işte; selda bağcan şurup gibi sesiyle kâtip arzuhalım derken yazıyorum bu satırları. biraz soğuk algınlığı, biraz hayat kırgınlığı, biraz nisan ayazı tadında.


masum diyorduk. ner'den başlasam ner'den anlatsam. ağır akıyor dizi. hem ne ağır. belki de bu özelliği ve güçlü oyuncuları sayesinde içinize de yavaş yavaş işliyor. türk sinemasının 'tirad krallı'  kim dersen hiç düşünmeden haluk bilginer derim. ki uzak ara birincisi de ; masumiyet (1997) filmindeydi. allah allah şimdi yazarken jeton düştü. masum ve masumiyet. bu masum bir tesadüf müdür sadece?
neyse. konu dağılmasın şimdi. tirad diyorduk.
haluk bilginer burada da, 96 izmir pınarbaşı gazinosu tiradı ile döktürüyor yine. hani bazı sahneler olur dizilerde, filmlerde. sırf o sahne için bilmem kaç bölüm dizi yahut kaç saat film izlersin. masum'un sahnesi de bu pınarbaşı gazinosu olayını anlattığı sahne bence.


köy evinin girişinde duruşu ve yeri hiç değişmeyen o beyaz sandalye var bir de. neredeyse her bölüm geliyor ekrana bu sandalye. ve bu yalnız fotoğraf her seferinde başka bir şey anlatıyor sanki. başka bir hüznün, başka bir kederin altını çiziyor.

sonunu görmeden hakkında kalem oynattığım ilk ve tek dizi masum. duydum. sağda solda finaline, kurgusuna laf etmişler. kem gözle bakmışlar. ama işte bazen de yolun sonunda ne olduğuna değil, yolun kendisine odaklanmak gerekir. ben mithad fakir de, bu masum dizide işte tam da bunu yaptım. hani boş yokçu, niyet çektiren çerçiler, amcalar olurdu eskiden sokaklarda. bazıları tavşana niyet çektirirdi. sakız veya bir çay bardağı da olsa leblebi yahut leblebi tozu, illaki bir şeyler çıkardı. işte o hesap bu dizinin diyaloglarında da boş yok kâtibim. işe yarar ya da yaramaz. ama mutlaka hayatının bir köşesine dokunan, çizik atan anlar, sözler, hareketler, mimikler ve parlak jelatin kağıda sarılı rengârenk şekerler diyorum. boş yok yani. öyle.


.
selda bağcan - kâtip arzuhalim