scenes from a marriage (1974)


bu marianne ve johan’ın hikayesi. başka bir deyişle bir evliliğin anatomisi.

film niye yaptıklarımı bilmediğimiz bir röportajla başlıyor.

adam 42. yaşında kendini beğenmiş, kibirli züppenin teki. psikoteknik kürsüsünde doçent. kadın 35 yaşında. avukat olan babasının zorlamasıyla boşanma avukatı olmuş. 2 kızları var. daha filmin girişinde benim de adama girişesim geliyor. mütevazı, ailesinden ve bu adamdan baskı gördüğü bu naif kadından yana tavır koyuyorum daha dördüncü dakikada. filmi durdurup bu satırları yazıyorum. 

.

ama kazın ayağı çok farklıymış..

devam ettim izlemeye.

marianne ve johan'ın samimi dostlarıyla buluştuğu sofraya davetliyiz ikinci sahnede.
yanlış anımsamıyorsam peter ve katrina. faciayla sonuçlanacak bir ağız dalaşına girip bütün kirli çamaşırlarını dostlarının ve bizim önümüze sermekten çekinmezler. uzun bir evlilik orada biter.

.

sonraki sahnede ise; 20 yıl sonra boşanmak isteyen bir kadın marianne'nin ofisine gelir. aslında 5.yılda içinde aşk olmayan evliliği bitirmek istediğini kocasının ısrarıyla çocuklarının büyümesini beklediğini artık boşanmaya hazır olduğunu söyler. marianne'in bunca yıldan sonra yalnız kalmak zorlamayacak mı sorusuna aşksız bir evlilik daha çok zorlayacak cevabını verir. marianne'in ayarları burada biraz bozulur. ama kendi "güvenli" kusursuz evliliğine devam eder.

ta ki bir gün kocası johan ben aşık oldum ve gidiyorum diyene kadar. olaylar da zaten bundan sonra başlar. inkar, kabullenmeme itiraf ve kabullenme hallerini sırasıyla yaşar marianne. burada senarist ve yönetmen bence filmi gereksiz yere uzatmış. sıkıldım. 

ne zaman ki psikologa giden marianne onun önerisiyle yazdığı notları johan'a okumaya başlar. o zaman film ve taşlar biraz rayına oturur. aslında bizim marianne'i,  marianne'in de kendisini tanımasına bu notlar vesile olur. öküz johan o sırada uyusa da seyirci olarak haaa demek bu yüzdenmiş deriz marianne'in soğuk nevale tavırları ve her şeyi kabullenip kendini ezdiren halleri için.

.
sürüncemeli ayrılıkları 3 yıl sürer. nihayet, boşanmaya karar verirler. sözleşme imzalamak için bir araya gelirler. önce son bir kez sevişirler. sonra eteklerinde, saçlarında ve kalplerinde ne kadar birikmiş öfke ve kin varsa birbirlerinin yüzüne kusarlar. bu yüzleşme aslında en başından beri bildikleri ama birbirlerine söylemeyip devam ettikleri oyunu haykırmalarına sebep olur. aslında birbirlerinden çok ailelerini mutlu etmek için hatta onlar için yaşamışlardır. arkadaşları, sosyal ve iş çevreleri onları musmutlu bir çift sanmaktadır. bu sanrı onların da işine gelmiştir. ve oyunu bozmak istememişlerdir. tam on yıl boyunca.
 ne kadar tanıdık değil mi?
 isveçli, amerikalı ya da türk olmak kültür, medeniyet farkları ikili ilişkilerdeki bazı klişeleri hiç değiştirmiyor. 

fanustan ilk johan çıkıyor. daha doğrusu çıkmaya çalışıyor. pek beceremiyor. marianne de geç olsa da çıkıyor. ama dönüp dolaştıkları yer yine kürkçü dükkanı oluyor finalde. 

ama acayip karmaşık bir film. hayır anlam açısından değil baş aktörlerimizin git-gelleri ne oluyor, şimdi ne olacak derken başımızı döndürüyor. aşıkların tereddütleri, birbirlerinden bir türlü kopamamaları, dilemmaları, varoluşsal arayışları ve tabi ki kadın-erkek ilişkilerini dibine kadar sorgulamasıyla başarılı bir film olmuş. 

bilhassa mariannae'in gençlik fotoğrafları eşliğinde kendini sorgulaması çok başarılıydı. 

keza johan'ın ilişkiler üzerine aşağıdaki manifestosu.



  • duygusal açıdan çok cahiliz. bize anatomi. pretoria’daki tarım, hipotenüsün karesinin dik kenarların karelerinin toplamına eşit olduğu gibi her türlü boku öğrettiler. ama insan ruhuna ilişkin tek bir şey öğrenmedik. kendimiz ve başkaları hakkında kara cahiliz.