the unforgivable (2021)



sandra bullock diyorum dostum; büyük oyuncu. öyle ki bu filmde zirve yapmış kanımca. zaten oyunculuğuna güvendiğim için sırf sandra hanım oynuyor diye konusuna bile bakmadan filme daldım. iyi ki de öyle yapmışım. kaldı ki yerli ve yabancı otoriteler, nivyork taymslar, vaşingtın postlar, akademiler, festivalciler ne yazdı, ne azacak hiç bilmiyorum. ama film sağlam sevgili dostlar, aziz romalılar. bence filmi böylesi büyüten elbette ki sandra bullock. çok büyük oynamış çook. filmin neredeyse her sahnesinde ruth'un duygusu bendeydi. öfkesi, hüznü, çilesi, saman alevi mutlulukları ve daha bir sürü şeyi.
kader mahkumu deyişini ve bu uğurda ülkemizde yapılanları sevmiyorum. ama ve yine de allah kimsenin de başına vermesin. ruth ablamızın (sandra bullock) başına da böyle bir mahkumiyet geliyor ki, kasaba zaten küçük, 20 yıl sonra iyi halden salınsa bile geçmişi peşini bırakmıyor. iş vermekte hık mık ediyorlar, hor görüyorlar, iteliyorlar, ötekileştiriyorlar. kimse çünkü gerçeği bilmiyor. bilmek de istemiyor. twitterdan, facebooktan duyduklarıyla doğruluğunu, aslını teyit etmeden lince giden güruh gibi vurun abalıya diyorlar. diyoruz.

film gözümüze sokmadan, usul usul hatta bazen fark ettirmeden empati yaptırıyor bize. hayatı, olanları sorgulatıyor. ben olsaydım nasıl davranırdım diyor. misal, ürkek bir ceylan gibi hayata tutunmaya çalışan ama yeri geldiğinde kaplana dönüşebilen ruth'a meyli olan bıyıklı abi, ruth hakkındaki gerçeğin sadece bir bölümü öğrenir öğrenmez sırt dönünce bıyığıma sıçayım lan senin diyebiliyorsunuz. oysa aynı bıyıklı abi, nasıl da sıcaktı, nasıl da sevecendi ilk zamanlarda. ne olmuştu ki acaba? derdini sonra öğreniyoruz onun da ama spoylır şeysi vermeyeceğim şimdi.
bunun dışında oyunculuklar, duyguyu yansıtmalar, yan hikayeler. yönetmen ya da senarist bizi ekran başından ayırmadan adım adım finale öyle bir getiriyor ki, hepsi on numara. yufka yürekli avukat abi, onun dominant gaddar görünümlü karısının finale yakın, ruth ile yüzleşmesinde kalbinin olduğunu öğrendiğimiz anlar. ve tam o anlarda midemize oturan fil. sonra gözlerin dolması falan. o an 5 yaşındaki çocuğu durumunu sorgulayamıyorsunuz. benim kafama yatmayan tek oydu ama o sahnede bunu düşünecek değildim. midemdeki yumruyla boğuşuyordum.
yine filmin içine girdiğim böyle bir kaç sahne var. yufka yürekli avukatın kartını ruth'a verdiği anlar. balık fabrikasındaki bıyıklı abinin ruth'u sevme biçimleri falan. filmin nerdeyse boş sahnesi yok! bir netflix filmini böyle öveceğimi söyleseler küfür ederdim. ama ve son tahlilde ben çok beğendim filmi gençler. umarım siz de beğenirsiniz...