about elly (2009)




sinema ile az buçuk ilgilenenler mutlaka duymuştur bu ismi; asgar ferhadi. ben de çok duydum. ama ve lakin oyuncu hafızam gibi yönetmen hafızam da pek iyi değildir.
öyle ki, en sevdiğim filmler de (bir ayrılık, satıcı, kahraman) onun filmleriymiş. şimdi about elly’i sevince bakayım şu adamın diğer filmlerine deyince öğrendim. böyle ezberi ve ritmi bozuk sinemaseverim işte!
neyse..
filme gelelim diyeceğim ama yine yönetmeden ayrı duramayacağım! 
çünkü ve zira her ne kadar oyuncuların performansı üst düzey olsa da o gerilimin ekrandan tüm hücrelerime zerk olmasında ve hatta o deniz kenarındaki metruk evin içinde onlardan biri gibi hissetmeme sebep olan adamdır yönetmen. asghar ferhadi. sen aşmışsun adamım! ki bunu 2009 model bir filminden sonra söylüyorum. beni mazur gör lütfen. hatta hiç görme. sen çek biz görelim hocam!
.
şimdi bu filmi spoiler kaygısından çok bütün film sitelerinde zaten olan özetinden farklı nasıl anlatabilirim? bilemiyorum altan! bilemiyorum.
ancak şunu söyleyebilirim; dikkati azıcık  dağınık biri olarak birinci dakikasından son dakikasına pür dikkat izledim filmi. öyle yani..

bu arada, hiçbir yerde filmin yorumlarını okumadım. ama merak ettim oradaki dört aile pardon bekar ahmet’i ve ‘müstakbel sözlüsü’ elly’i de sayarsak üç buçuk aileyi ben;  kardeşler, eltiler, görümceler, bacanaklar olarak okudum! ya da çok yakın akraba? kaçırdım mı bilmiyorum ama bu konuda detay göremedim. lakin ortam gerilene kadar neşeli, eğlenceli, birbirlerinin ağır şakalarına rağmen alınmayan, aldırmayan kocaman, çok güzel bir aile gördüm.. sonra. ya sonra…
kemer beldibi’nin çarşaftan hallice, pürüzsüz denizi gibi şıkır şıkır, parıl parıl başlayan filmimiz dakikalar ilerledikçe karadeniz'in hırçın dalgaları gibi vurmaya başlıyor. yalanlar, gizler, ötelenmiş saklı duygular pandoranın kutusundan bir bir çıkıyor. çıkıyor da düğümü bir türlü çözmüyor, çözdürmüyor yönetmenimiz. fakat biz türk filmlerinden yahut gişe kaygılı amerikan sinemasından müteşekkil ezberlerimizle hep iyiyi, güzeli umut ediyoruz mutlu bir son için. hem iran dediğin de hemen kapı komuşumuz yüzlerce yıllık! belki bu sebeplerle ortalık delil kaynarken, ‘gözümüzle görmediğimize inanmayız müdür’ diyerek ahmet ve sepideh gibi korkarak değil biraz da gönül rahatlığıyla umut ediyoruz kayıp elly’nin akibetini.
ama yukarıda dedik ya ferhadi abi formülü nasıl kurguladıysa artık her an gerilmekten de kurtulamıyoruz. allah’tan filmi sinemada izlemedim. yoksa o gerginlikte kesin birilerine dalardım. o derece.. filmin ikinci yarısından sınuna kadar hiç düşmüyor tempo ve gerilim. ama ve sanki o kadar sertliğe, gerilime karşı finali fazla mı yumuşatmış asgar abi bilemedim?
belki ben de şoka girdiğimden tam kavrayamadım..
lakin ve son tahlilde; önceki filmlerini de hayal meyal  hatırlayarak “asgar abi ya, yine sıkıp sıkıp bıraktın yüreğimizi, bir uçtan diğerine kanatsız uçurdun bizi fiyerek saygımızı sunuyoruz!
.
hamiş: (replikas)
çarşı dönüşü, niye boşandığını soran elly’e ahmet şöyle der;
“kötü bir son, sonsuz bir umutsuzluktan daha iyidir.”